Aşağıda okuyacağınız yazı, Dr. Metin Koç’un kaleme aldığı ve özgüven, çocukluk döneminden taşınan psikolojik yüklerin bireyin hayatına etkilerini ele alan derinlemesine bir terapi sürecini konu edinmektedir. Dr. Koç, çocukluk yıllarında yaşanan deneyimlerin, bireylerin özgüven gelişimini ve yaşamlarını nasıl şekillendirdiğini, psikolojik yüklerin bireysel hayatı nasıl etkileyebileceğini etkileyici bir şekilde anlatmaktadır. Yazı, 15 Aralık 2024 tarihinde Kayseri İkhaber’de köşe yazısı olarak yayınlanmıştır.
Anne ve Çocuk Ayrılığı: Kısa ve Uzun Vadeli Sorunlar
Çocuklar, özellikle küçük yaşlarda anne ve babalarından ayrıldığı zaman kısa ve uzun vadede çeşitli sorunlar oluşur. Bu sorunlar en erken dönemde müdahale edilmediğinde kalıcı hasarlar sürekli hasarlar hale gelir. Hayatın bu anneyi en çok ihtiyaç olduğu dönemde ayrı olmak çocuklarda devamlılık gösteren kaygı, süregelen suçluluk duygusu, çevreye zarar veren öfke patlamaları, özgüvenin zarar görmesi gibi sonuçlara sebebiyet verebilir.
Ayrılığın Çocuklarda Kaygı ve Özgüven Üzerindeki Etkisi
Yenidoğan çocuk doğum esnasında anne rahminden ayrılmanın korkusunu duymaktan Allah’ın bir lütfu olarak kurtulmasaydı, doğum anında korkudan ölebilirdi. Bu söylemi EricFromm ‘’talihin bir lütfu’’ diye ilk olarak belirtir. Fakat hangi anlayışla olursa olsun bebeğin anneden belli bir süre ayrılması aslında bizim büyüdüğümüzdeki sorunların asıl kaynağı olabilmektedir. Zira bir bebek için anne varsa her şey vardır ama anne yoksa hiçbir şey yoktur.
Gerçek Hayattan Bir Örnek: Dilek ve Annesi Rezzan Hanım’ın Hikayesi
Rezzan Hanım’ın Zorlu Çocukluğu ve Annelik Süreci
Dilek, Giresun’daki Sinerji Psikoloji Merkezi’ne geldiğinde 8 yaşındaydı ve doğumdan itibaren çok zor bir çocukluk yaşamıştı. İlerleyen sorunlar nedeniyle annesi Rezzan hanımla birlikte gelmişlerdi.
Rezzan Hanım ev hanımıydı. Babası vefat edince küçük yaşta annesinin başka biriyle evlenmesi üzerine teyzesi ve dayısıyla büyümüştü. Anne sevgisinden küçük yaşta ayrılan Rezzan Hanım çok yoğun yetersizlik ve değersizlik duygusu, sevgi yoksunluğu ve kendini sevdirme kararlılığıyla büyümüştü. Rezzan hanım, 17 yaşına geldiğinde evlenmek durumunda kalmış, maddi durumlar nedeniyle kendinden 15 yaş büyük Evren Bey ile evlenmişti.
Evlilikleri, görmediği sevgi ve güveni aramak anlayışıyla devam etmişti. Evren Bey de Rezzan Hanım gibi sevgi yoksunluğu ile büyümüştü. İkisi de daha önce alamadıkları sevgiyi almayı amaçlıyorlardı. Fakat evlilik ilerledikçe Rezzan Hanım daha çok sevilmediğini hissetmeye başlamıştı. Tam da bu süreçte Dilek dünyaya gelmişti. Rezzan Hanım’ın önemli bir hastalıkla boğuştuğu bir anda Dilek’in dünyaya gelmesi Rezzan Hanım’ı üzüyordu.
Bütün bu zorluklarla birlikte Dilek’i büyütmeye çalışıyordu Rezzan Hanım. Eşi çok yoğun çalıştığı için eve doğru dürüst uğrayamıyordu. Rezzan Hanım bir yandan Dilek’le, bir yandan da hastalığıyla uğraşıyordu.
Dilek’in 2 Yaşında Annesinden Ayrılma Süreci
Böyle bir dönemde Dilek’in annenin hissettiği kaygıları almaması mümkün değildi. Özellikle Dilek 2 yaşındayken Rezzan Hanım evden ayrılmak zorunda kalmış ve yaklaşık 3 ay hastanede ışın tedavisi görmüştü. Dilek bu sürede teyzesinde kalmıştı. Babası her gün uğruyor ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu. Fakat Dilek’in sevgi ihtiyacı bir türlü karşılanamıyordu. Annesinin hastane süreci ve sonrasında evde bir odada yalnız kalma süreci, Dilek’in anneye en ihtiyaç olduğu anda annesiz kalmasını doğuruyordu.
Hastalık ve Tedavi Sürecinin Çocuk Psikolojisine Etkisi
Dilek 2 yaşına kadar da -annesinin söylemi- huysuz bir bebekliği olduğu, durmadan ağladığı biliniyordu. Dilek zaman zaman öfke nöbetleri yaşıyor ve ağlama krizleri geçiriyordu. Fakat annesi hastaneye yattığında ve Dilek annesinden ayrı teyzesiyle kaldığında her gece ayıcığına sarılıp ağlıyordu. Bir süre yemek yememeye başlamıştı. Teyzesi bu konuda çaresiz kalıyor ama hiçbir şey yapamıyordu. Geceleri uyanıyor ve ‘’Anne, anne’’ diye hıçkırarak ağlıyordu.
Daha sonraki günlerde ağlamayı bıraktı ve annesinin ne zaman geleceğini merak etmeye başladı. Dilek şaşırmış gibiydi, annesinin birden yanından ayrılmasını kabullenemiyordu ve ilk verdiği tepki şok, sonrasında da sessizlik olmuştu. Teyzesi bir şey istediğinde ağlamaya başlıyor, bağırarak öfkeyle geri çeviriyordu.
Birkaç hafta neredeyse hiç konuşmadı. Babasının birkaç kez yanına geldiğinde arkasından ağlamıştı. Sonraki haftalarda da daha az ağlıyordu. Babası geldiğinde de ilgisiz kalmaya başlamıştı. Sanki Dilek annesinden ayrılmasına babasının neden olduğuna inanıyordu ve babasına karşı tepki oluşturuyordu.
Annesinin gelmesine yakın zamana kadar Dilek babasına mesafeli davranıyordu ve teyzesine sevgi göstermeye başlamıştı. Belki de annesinin sıcaklığını teyzesinde bulacağına inanıyordu. Zaman zaman annesini mırıldanıyor o anda koşup ayıcığını kucağını alıyordu.
Annesi eve dönüp tedavisi bitince Dilek de eve dönmüştü. Babası Dilek’i alıp eve getirmişti. Annesini ilk gördüğünde annesi sarılmak istemiş fakat Dilek kıpırdamadan annesine bakmıştı.
Aradan birkaç gün geçince Dilek annesinin yanına geldi ve ona yaklaşmaya başladı. Annesinin sorularına cevap veriyordu ama sanki (içinde) annesinin kendini terk ettiği için ona kızmış gibiydi. Annesine tam sıcak davranmasa da sözleriyle annesine sıcaklığını göstermeye başlıyordu.
Sonraki aylarda Dilek annesine sıcaklık göstermeye tam olarak başlamıştı. Annesine sarılıyor, ara ara gidip öpüyordu. Eli acıdı zaman annesine gidiyor ve elini öptürüyordu. Dilek anneden duygusal anlamda bir kopuş yaşamamıştı fakat süre daha uzun olsaydı belki bu da mümkün olabilirdi.
Psikolojik Destek ve Terapi Sürecinin Önemi
Uzmanlarımız Dilek ve Rezzan Hanımla ayrı ayrı çalıştılar. Çocuk Psikoloğu Orhan Bey zaman zaman Rezzan Hanımla da görüşmüştü. Annenin kendi hikayesi ve Dilek’in yukarıdaki hikayesi ayrı ayrı çalışılmıştı.
Dilek 8 yaşına kadar bazı sorunlar daha yaşamıştı ve Rezzan Hanım kendisinin yaşadığı olumsuzlukları kızı yaşamasın diye kızıyla birlikte terapiye gelmişti.
Rezzan hanım kızına sevgi vermeyi bilmediğini söylüyordu. Kendisi çocukluğunda bu sevgiyi verme eylemini öğrenemediği için bunu dışardan uzmanlardan öğrenmeyi amaçlıyordu. Çünkü sevgi etkinlikti ve edilgen değildi. Aktif olarak sevgi; vermek demekti. Zira kadının yaratılışında ‘’verme’’ vardır. Bu eylem erkekle kadını ayırır. Anne iken karnındaki çocuğa verir, doğurduğunda onu besler yine verir. Vermediği zaman kadın ‘’acı’’ duyar. Çünkü vermek zenginliktir. Çok şeyi olan değil; çok veren zengindir.
Kadın yaradılışı gereği merkezi hep dışındadır. Hazlarının kaynağı bir başkasıdır. Sevdiğine verir hep; eşine, babasına, çocuğuna. Kadın düşündüğü veya kendisini düşünen biri yoksa zevk almaz. ‘’Aydınlatacağı biri yoksa alevi söner kadının’’ der bir düşünür.
Rezzan hanım Dilek’in çocukluğunun kendi çocukluğundan farklı olmasını istiyordu. Zira anne huzursuz olursa bu direkt çocuğa yansırdı, anne huzursuzluğunun çocuğuna geçirmemenin yollarını aramalıydı.
Annenin yaşam sevgisi de huzursuzluğu gibi bulaşıcıdır. Bu durum çocuğun gelişimini ve kişiliğini etkiler. Anne çocuğunu sevdikçe onla beraber oldukça kendini aşar, çocuğu büyüdükçe anne de büyür. Anne -örneğin- çocuğu emzirdikçe, emzirirken gözünün içine baktıkça mutlu olur; bu yüzden kadın topraktır; doğurgandır. Ünlü ozan Neşet Ertaş ‘’Kadınlar insandır, bir insanoğlu’’ der. Kadının asıl insan olduğunu ve ondan başladığımızı anlatır.
Çocuğu Hayata Hazırlayan Anneler
Rezzan Hanım gibi duyarlı anneler hayatın kendisine fısıldadığı detayları yakalayan annelerdir. Çocuğunu hayata hazırlayan anneler. Sürekli ona kol kanat geren değil; yeri ve zamanı geldiğinde tek başına kalabileceğini gösteren ve bu duruma çocuklarını hazırlayan anneler. Çünkü başarılı anne, hayatı boyu çocuğunun yanında olan anne değildir. Buna bir danışanımdan örnek verecek olursam 30 yaşındaki erkek danışanım annesiyle aynı odada kalmaya devam ediyordu. Odaları ayırmak istediğimde ilk itiraz anneden gelmişti. Bu durum çocuğun ilk yürümeye başladığı zamana benzer; anne ne kadar çok elinden tutarsa, çocuk o kadar geç yürüyecektir. Fakat anne çocuğu kendi haline bırakıp karşısına geçtiğinde çocuk bu durumu tek başına başarması gerektiğini anlayacak ve ‘’hayatının ilk adımını ‘’ atacaktır.
Siz de fikrinizi belirtin